2010-06-16

UYDURUK - SAPIK

Bizans'ta uyduruk ve sapık bir ticari yapı varmış. O yapının şimdiki şirketlerle aynı statüde olup omadığını tam olarak bilemiyoruz çünkü kayıtları tahrif olmuş Bizans'ın karanlığında kalmış ama söylentilere göre şimdiki şirketler gibi çalışıyormuş, aslında çalışmaya çalışıyormuş çünkü birşey becerebildiği yokmuş.

Çalışmaya çalışıp onda bile başarısız olunca da masraflarını karşılayabilemek için gelir kaynakları arıyormuş. O kaynaklardan birisi ise kiraymış. Ama nasıl kira? Bizans'ta evlerde yemek yapılmayınca insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere şimdiki lokanta benzeri han kirası... Başka? Yemekten sonra içmek isteyenlere hizmet veren şimdiki bar benzeri taverna kirası... Adım adım nereye gidiyor? Önce iş, sonra yemek, sonra içmek derken adım adım başka bir sektöre yakınlaşma var gibi görünüyor...

O sektör ise o kadar beceriksiz olan o sapık camianın başarılı olabileceği bir sektörmüş. Sürpriz bir yorum, değil mi? Tabii ki sürpriz çünkü onlar ile başarı, birlikte anılamayacak kavramlar ve onlar ancak başarısızlıkta başarılı olabilirler ama bir istisna olmuş ve başarılı olmuşlar çünkü onların hayat tarzları o sektörün kopyası gibiymiş. Öyle ki onlardan ciddi görünen bir Bizanslı bile, yanında çalışan yılışık bir Bizanslı'yla çok rahat iğrenç şeyler yapabilirmiş. Akabinde küsebilirmiş. Akabinde barışabilirmiş. Uzaklaşırmış. Yakınlaşırmış. İkisi de bekar, ikisi de evli veya birisi bekar, birisi evli olarak (toplamda dört çeşit medeni durum alternatifi ile) o durumlar yaşanabilirmiş çünkü onların kalpleri de ruhları da tiksinçliğe müsaitmiş, hatta tiksinçliğin beşiğiymiş onlar...

Not: Kaynağı kesin olmamakla birlikte yüzyıllarca öncesinin bazı olaylarının rivayetlerine göre yazılan hayali yazıda Bizans'ın herhangi bir döneminde sahip olduğu topraklarda herhangi bir çağda yaşamış olan hiçbir özel ve/veya tüzel kişik kastedilmemektedir.

ASALAK - HIV

Şeytan hamiliğinden şeytan uşaklığına ters terfi eden zavallı ve biçare kifayetsiz muhteris bir yönetici müsveddesi bize 'asalak' diyerek kendince yani kendi milimetrelik çapı ve kapasitesi nisbetince hakaret etmeye çalışmış ama alçala alçala zeminle aynı seviyeye gelen ve onunla da yetinmeyerek arzın merkezini hedefleyen ucube bir zihniyetin bize hakaret etmesi bizim için sadece iltifat olabilir ve asıl öyle birisi bize iltifat etse, bizim "Acaba ne hata(ları)mız var?" diyerek kendimizi çok detaylı şekilde kontrol etmemiz gerekir.

Bizi herkes sevmez, sevemez ve şeytan hamiliği ile şeytan uşaklığı arasında debelenenlerin bizi sevmemeleri ise bizim için sadece şeref olabilir...

Ayrıca sapıklığa asla ortak olmayarak, her türlü sapık odağı iğrenerek ve tiksinerek terk edenlere 'asalak' denilmesi çok ilginçtir çünkü 'Hangi asalak bir yerden kendiliğinden gider?' diye düşününce bile bir cümlelik bir hakaret denemesini dahi başaramayacak kadar beceriksiz olan yani kendi kendisini çürüten bir mantık hatasının yani bir zihniyet fukaralığının aciz sahibinin eline imkan geçse, daha neleri çürüterek imha edeceği de cevabı çok vahim olan bir soru olur ve o aciz zihniyetin temsilcileri asalak olmak bir yana asalakları bile öldürecek kadar bereketsiz ve tehlikeli hivlerdir yani virüslerdir ki yine de ortada rekor bir performans vardır çünkü mantık mahrumu olanın mantık hatası yapması da destansı bir başarıdır...

Not: Bizans zamanının sahibi bilinmeyen bir günlüğünden alıntıdır.

2010-06-04

SADAKA PARASI

Bazıları halk desteği sağlamak için çocuklara oyuncak dağıtırlar, çocuklar da sevinir. Başkaları da "O çocuklara oyuncak vereceğine o çocuğun ailesine iş imkanı sağlasa, onlar kendi mallarını kendileri alabilirler." derler.

Bizans'ta da özellikle bazı gerçekler vurgulanınca toplumsal bilinçlenmenin artmasından endişelenen bazı toplum mühendisleri de gündemi değiştirmek için para dağıtma yolunu seçerlermiş. Onlar akıl hocalığı yaparlarmış, bazıları da 'bunlar para alıyorlar, onların dedikleri mutlaka doğrudur' diye düşünerek körü körüne takip ederlermiş.

O zihniyettekiler Bizans'ı öyle bir hale getirmişler ki millet birbirinden birkaç para borç isteyecek hale gelmiş. O durumdakilere de zaman zaman 100 sadaka parası verilince rahatlama olurmuş. (Birisini herhangi bir maddeye alıştırıp, o kişi yoksunluk çekince bir miktar vererek sahte bir yardım yapmak gibi...)

Kimse demez miymiş acaba "Milletin refah seviyesini arttırmak lazım; onları üç paraya, beş paraya, yüz paraya muhtaç etmemek lazım; sadaka bekler duruma getirmemek lazım onları." diye? Millet de küçük şeylere sevinip büyük şeyleri unutur muymuş acaba?