Gelişmiş ülkelerdeki gelişmiş teknik şirketleri düşünelim. Ülke de önemli değil, sektör de önemli değil.
Mesela Almanya'dan bir araba şirketi veya Kore'den bir televizyon şirketi veya Hollanda'dan bir telefon şirketi olabilir. Örnekler onlarca hatta yüzlerce olabilir. Bir tanesi yeterlidir.
Şimdi de başka bir meslekten bir kişiyi düşünelim. Teknik olmayan bir meslekten olsun. Mesela arkeolog olsun.
Kendisini yetiştirmiş, yabancı dil bilen, insan ve müşteri ilişkilerinde başarılı, değerli bir kişi olsun.
O şirketlerden herhangi birisi, alanında başarılı olmasına rağmen o arkeoloğu bünyesine alır mı? Bazıları değil, bir tanesi bile alır mı?
Bir de arkeoloğun sadece mezuniyet itibari ile o meslekten olduğunu ama bahsedilen özelliklere sahip olmadığını düşünün.
Hayali arkeolog şu gerçek özelliklere sahip olsun:
Mesela Almanya'dan bir araba şirketi veya Kore'den bir televizyon şirketi veya Hollanda'dan bir telefon şirketi olabilir. Örnekler onlarca hatta yüzlerce olabilir. Bir tanesi yeterlidir.
Şimdi de başka bir meslekten bir kişiyi düşünelim. Teknik olmayan bir meslekten olsun. Mesela arkeolog olsun.
Kendisini yetiştirmiş, yabancı dil bilen, insan ve müşteri ilişkilerinde başarılı, değerli bir kişi olsun.
O şirketlerden herhangi birisi, alanında başarılı olmasına rağmen o arkeoloğu bünyesine alır mı? Bazıları değil, bir tanesi bile alır mı?
Bir de arkeoloğun sadece mezuniyet itibari ile o meslekten olduğunu ama bahsedilen özelliklere sahip olmadığını düşünün.
Hayali arkeolog şu gerçek özelliklere sahip olsun:
- Yaşadığı ükenin dilinden başka bir dil bilmiyordur. (Yaşadığı ülkenin dilini bile yeterince bilmiyordur.)
- Para odaklı bir hayatı vardır.
- Teknikten anlamaz.
- Entrikacıdır.
- Kopyacıdır.
- Ezbercidir.
- Anarşisttir.
- İkiyüzlüdür.
- Dedikoducudur.
- Korkakça kaçar.
- Sinsice davranır.
- İnsanları ayırıp böler.
- İnsan ilişkileri kötüdür.
- Müşteri ilişkileri zayıftır.
- Çalışma ortamındaki ilişkileri bozuktur.
- Yalan konuşur (Kızılderililer'in yalan ile yılanı benzeterek çatal dilli diye ifade ettikleri türdendir.).
- Çok ama boş konuşur (Mesnetsiz laf kalabalığı ile her konuda alim gibi davranır ama cehaletin timsalidir.).
- Önemli mevkilerdeki kişilere duymak istediklerini söyleyerek hem puan toplamaya çalışır hem de konuştuğu kişileri yağcılığa alıştırır.
- İşte düzgün çalışmadığı ve beceriksiz olduğu için önemli maddi ve manevi zararlara sebep olur.
- Yanında hiçkimse uzun süre çalışmaya dayanamaz (hatta çoğu kişi ciddi rahatsızlıklar geçirir).
- Özet olarak içinin karalığı ve kiri ve de bereketsizliği tamamen dışına yansımış, şeytani bir varlıktır.
(Böyle bir arkeoloğun olduğuna inanmak zor. Böyle bir insanın olduğuna da inanmak zor. Belki vardır. Belki insanlığın vasıflarına sahip olmasa da şeklen insan olarak yaşayan öyle bir mahluk da vardır.)
- Nitelik ve nicelik olarak hangi üstün şirket vücudu ölümcül hastalığa sürükleyecek bir mikrop gibi olan o hayali arkeoloğu bünyesine alır?
(Böyle bir arkeoloğun olduğuna inanmak zor. Böyle bir insanın olduğuna da inanmak zor. Belki vardır. Belki insanlığın vasıflarına sahip olmasa da şeklen insan olarak yaşayan öyle bir mahluk da vardır.)
- Nitelik ve nicelik olarak hangi üstün şirket vücudu ölümcül hastalığa sürükleyecek bir mikrop gibi olan o hayali arkeoloğu bünyesine alır?
- Gaflet neticesinde alsa bile ne kadar süre gerçekleri fark edemez?
- Fark etse bile ne kadar süre kayırmacılık yapar?
Bize göre dünyada hiçbir şirket o vahim hatayı, o sefil icraatı yapmaz. Yapsa bile durumu çok çabuk anlar. Anlayınca da anında telafi yapar.
Böylece bünyesini korur. Böylece çalışanlarını korur. Böylece hak etmeyenlerin bilinçli ve / veya bilinçsiz zararlarından dolayı hak edenleri mağdur etmez. Zaten böyle böyle dev olmuştur ya.
Her işin ehli vardır. O yüzden başarılı şirketler, başarılı devletler, başarılı organizasyonlar daima emaneti ehline verirler ve normal şartlarda tabii olarak daha başarılı olurlar.
Bazı yapılar da emaneti ehlin eline vereceklerine cehlin eline verirler ve onlar da normal şartlarda daha başarısız olurlar.
Dünya çapında bir araba şirketinin, satış bölümüne olumsuz özelliklerinin sadece öne çıkan yirmi civarındaki bölümü sayılan hayali arkeoloğu getirip yetkilendirdiğini düşünün. Arabanın hesaplarını bilmiyor, dizaynını bilmiyor, bakımını bilmiyor. Ancak bakınca bir şeyin araba olup olmadığını anlayabiliyor.
Öyle bir kişi hangi mesai arkadaşı ile başarılı çalışma yapacak, hangi rakibine karşı durabilecek, hangi müşteriye satış yapabilecek? Kullanma kılavuzu kendi dilinde olmasa onu bile okuyamayacakken, şirketine ne verebilecek?
Veya televizyonuna kumanda ile müdahale bile edemeyecek o hayali arkeoloğun büyük bir televizyon şirketinde satış bölümünde olduğunu düşünün. İnsan değil yeni televizyon almak, evdeki eski tüplü televizyonunu bile seyretmek istemez.
Veya telefonuna sim kartını bile takamayacak o hayali arkeoloğun büyük bir telefon şirketinde satış bölümünde olduğunu düşünün. İnsan değil yeni cep telefonu almak, evdeki çevirmeli telefonunu bile kullanmak istemez.
Neyse ki düzgün şirketler gerekli bölümlerinde uygun kişileri çalıştırarak insanlara karşı adil davranıyorlar da senaryosu bile vahim olan hayali arkeolog veya çeşitli versiyonları günlük hayatımızda karşımıza çıkmıyorlar...
Not: Arkeoloji, teknik olmayan mesleklerden ve arkeolog, teknik olmayan kişilerden birer tanesini ifade etmek için rastgele seçilmiştir. Önemli olan meslek değil, meslekteki kişilerin iyiyi mi kötüyü mü tercih ettikleridir ve mesleklerin yapılan işlere uygun olmalarıdır. İnsanlığa önemli katkılar sağlayan arkeoloji camiasının (hayali olduğu zaten yazılı olan) senaryo ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. (Bizans'ın sapıtmış ve helak olmuş bir yapısına teşhis koymak için yapılan bir araştırmanın raporu olduğu iddia edilen bir belgeyi paylaşıyoruz: Mikroplar, çıplak göz ile görülemeyecek kadar küçük varlıklardır. Tek başlarına hiçbir etkileri yoktur. Sağlıklı ortamlarda hiçbir varlık gösteremezler. Ancak ne zaman bünyeyi koruyan bağışıklık sisteminde bir yetersizlik olsa, mikroplar kendilerini daima imha eden koruyucu güçlerin olmadıkları ortamlarda güçlenirler ve yayılırlar. Öbek öbek, sinsi sinsi artarlar ve bünyeyi ele geçirmeye başlarlar. Bir noktada bünye durumu anlar ve sinyal verir. Bazı türler için tedavi mümkündür ancak bazı cinslerde vakit çok geçtir. Bünye yavaş yavaş güçten düşer, halsizleşir, ateşlenir. Ateşlenmesi, bünyenin belki de son çabalarıdır çünkü mikropların yaşadıkları ortam sıcaklığını değiştirerek kendisine zarar vermek pahasına onları imha etmeye çalışır. En tehlikeli tiplerde, son çabalar da işe yaramaz ve mikroplar gerekli bütün kaleleri ele geçirmiş olurlar. Bünye artık ölüm kalım mücadelesini kaybetmiş şekilde son anlarını yaşamaktadır. Yakın bir zamanda sadece mikroplarla savaşan kısımlar değil, onlara dolaylı veya dolaysız destek vererek sistemi ele geçirmelerine imkan sağlayan bütün kesimleri ile bünye ölecektir. Vücutta her zaman mikrop olur ama bağışıklık sisteminin salgıları sayesinde etkisiz durumda tutulurlar. Mesela nezleye sebep olan mikroplar senenin her günü vücutlarımızda olabilirler ama soğuk günlerde lenf bezlerinin salgılarının, dolaşım sisteminde yeterince gezememeleri sebebiyle hastalığı başlatacak etkiye ulaşabilirler. AIDS olarak ifade edilen hastalığın tetikleyici virüsü (HIV) de vücudu doğrudan öldüren birşey değildir. (Ama dolaylı şekilde öldürür. Ölümün de doğrudan veya dolaylı olması, ölen için muhtemelen hiç fark etmez...) Vücudun bağışıklık sistemini çökertir yani bir Truva Atı gibi içeri girerek, asıl öldürücü güçlerle savaşacak olan koruma sistemini etkisiz hale getirir. Sahipsiz ve korumasız durumdaki kale de artık düşmeye mahkumdur. Özet olarak tehlikeli mikroplar ve virüsler; tek başlarına hiç mertebesindedirler ancak uygun ortam bulduklarında birleşerek, üreyerek, yayılarak öldürücü hale gelirler. Amaçlarına ulaştıklarında da içinde bulundukları yapıları istisnasız bütün parçaları ile birlikte öldürürler. O yüzden vücudun her parçasının tetikte olması, 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' zihniyetinde olmaması ve gerektiğinde yılanı etkisiz hale getirmek için vazifeden kaçmaması gerekir çünkü o yılan o gün ona dokunmasa da bir gün DOMUZ GRİBİ olarak veya HIV olarak veya başka bir virüs olarak o vücudu ele geçirdiğinde, ayrım gözetmeksizin bütün uzuvları imha edecektir...)
Bize göre dünyada hiçbir şirket o vahim hatayı, o sefil icraatı yapmaz. Yapsa bile durumu çok çabuk anlar. Anlayınca da anında telafi yapar.
Böylece bünyesini korur. Böylece çalışanlarını korur. Böylece hak etmeyenlerin bilinçli ve / veya bilinçsiz zararlarından dolayı hak edenleri mağdur etmez. Zaten böyle böyle dev olmuştur ya.
Her işin ehli vardır. O yüzden başarılı şirketler, başarılı devletler, başarılı organizasyonlar daima emaneti ehline verirler ve normal şartlarda tabii olarak daha başarılı olurlar.
Bazı yapılar da emaneti ehlin eline vereceklerine cehlin eline verirler ve onlar da normal şartlarda daha başarısız olurlar.
Dünya çapında bir araba şirketinin, satış bölümüne olumsuz özelliklerinin sadece öne çıkan yirmi civarındaki bölümü sayılan hayali arkeoloğu getirip yetkilendirdiğini düşünün. Arabanın hesaplarını bilmiyor, dizaynını bilmiyor, bakımını bilmiyor. Ancak bakınca bir şeyin araba olup olmadığını anlayabiliyor.
Öyle bir kişi hangi mesai arkadaşı ile başarılı çalışma yapacak, hangi rakibine karşı durabilecek, hangi müşteriye satış yapabilecek? Kullanma kılavuzu kendi dilinde olmasa onu bile okuyamayacakken, şirketine ne verebilecek?
Veya televizyonuna kumanda ile müdahale bile edemeyecek o hayali arkeoloğun büyük bir televizyon şirketinde satış bölümünde olduğunu düşünün. İnsan değil yeni televizyon almak, evdeki eski tüplü televizyonunu bile seyretmek istemez.
Veya telefonuna sim kartını bile takamayacak o hayali arkeoloğun büyük bir telefon şirketinde satış bölümünde olduğunu düşünün. İnsan değil yeni cep telefonu almak, evdeki çevirmeli telefonunu bile kullanmak istemez.
Neyse ki düzgün şirketler gerekli bölümlerinde uygun kişileri çalıştırarak insanlara karşı adil davranıyorlar da senaryosu bile vahim olan hayali arkeolog veya çeşitli versiyonları günlük hayatımızda karşımıza çıkmıyorlar...
Not: Arkeoloji, teknik olmayan mesleklerden ve arkeolog, teknik olmayan kişilerden birer tanesini ifade etmek için rastgele seçilmiştir. Önemli olan meslek değil, meslekteki kişilerin iyiyi mi kötüyü mü tercih ettikleridir ve mesleklerin yapılan işlere uygun olmalarıdır. İnsanlığa önemli katkılar sağlayan arkeoloji camiasının (hayali olduğu zaten yazılı olan) senaryo ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. (Bizans'ın sapıtmış ve helak olmuş bir yapısına teşhis koymak için yapılan bir araştırmanın raporu olduğu iddia edilen bir belgeyi paylaşıyoruz: Mikroplar, çıplak göz ile görülemeyecek kadar küçük varlıklardır. Tek başlarına hiçbir etkileri yoktur. Sağlıklı ortamlarda hiçbir varlık gösteremezler. Ancak ne zaman bünyeyi koruyan bağışıklık sisteminde bir yetersizlik olsa, mikroplar kendilerini daima imha eden koruyucu güçlerin olmadıkları ortamlarda güçlenirler ve yayılırlar. Öbek öbek, sinsi sinsi artarlar ve bünyeyi ele geçirmeye başlarlar. Bir noktada bünye durumu anlar ve sinyal verir. Bazı türler için tedavi mümkündür ancak bazı cinslerde vakit çok geçtir. Bünye yavaş yavaş güçten düşer, halsizleşir, ateşlenir. Ateşlenmesi, bünyenin belki de son çabalarıdır çünkü mikropların yaşadıkları ortam sıcaklığını değiştirerek kendisine zarar vermek pahasına onları imha etmeye çalışır. En tehlikeli tiplerde, son çabalar da işe yaramaz ve mikroplar gerekli bütün kaleleri ele geçirmiş olurlar. Bünye artık ölüm kalım mücadelesini kaybetmiş şekilde son anlarını yaşamaktadır. Yakın bir zamanda sadece mikroplarla savaşan kısımlar değil, onlara dolaylı veya dolaysız destek vererek sistemi ele geçirmelerine imkan sağlayan bütün kesimleri ile bünye ölecektir. Vücutta her zaman mikrop olur ama bağışıklık sisteminin salgıları sayesinde etkisiz durumda tutulurlar. Mesela nezleye sebep olan mikroplar senenin her günü vücutlarımızda olabilirler ama soğuk günlerde lenf bezlerinin salgılarının, dolaşım sisteminde yeterince gezememeleri sebebiyle hastalığı başlatacak etkiye ulaşabilirler. AIDS olarak ifade edilen hastalığın tetikleyici virüsü (HIV) de vücudu doğrudan öldüren birşey değildir. (Ama dolaylı şekilde öldürür. Ölümün de doğrudan veya dolaylı olması, ölen için muhtemelen hiç fark etmez...) Vücudun bağışıklık sistemini çökertir yani bir Truva Atı gibi içeri girerek, asıl öldürücü güçlerle savaşacak olan koruma sistemini etkisiz hale getirir. Sahipsiz ve korumasız durumdaki kale de artık düşmeye mahkumdur. Özet olarak tehlikeli mikroplar ve virüsler; tek başlarına hiç mertebesindedirler ancak uygun ortam bulduklarında birleşerek, üreyerek, yayılarak öldürücü hale gelirler. Amaçlarına ulaştıklarında da içinde bulundukları yapıları istisnasız bütün parçaları ile birlikte öldürürler. O yüzden vücudun her parçasının tetikte olması, 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' zihniyetinde olmaması ve gerektiğinde yılanı etkisiz hale getirmek için vazifeden kaçmaması gerekir çünkü o yılan o gün ona dokunmasa da bir gün DOMUZ GRİBİ olarak veya HIV olarak veya başka bir virüs olarak o vücudu ele geçirdiğinde, ayrım gözetmeksizin bütün uzuvları imha edecektir...)