Bu resim ne? Kan mı?
Kansa, kimin kanı? Nerede?
Yerde mi? O zaman yerde olsa bile hala yerde mi?
Tabii ki hala yerde. Başka nerede olabilirdi ki?
Adaletsizliğin hüküm sürdüğü bir yerde,
hukuk da yerde,
hak da yerde,
kan da yerde...
Büyük şair, yazar ve hukukçu Merhum Mithat Cemal Kuntay,
"Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır.
Toprak; eğer uğrunda ölen varsa, vatandır!.."
diyerek kanı da vatanı da çok güzel ifade ediyor ama
bu anlamsız yere yok yere akan kana kim ne diyecek?
Kula kulluk edenlerin, paraya ve makama tapanların var olduğu ülkelerde, bölgelerde, şirketlerde adaleti beklemek zordur. Ama zor olduğu kadar da değerlidir. Adalet şarttır. Adalet hava gibidir, su gibidir. Ve adalet mutlaka tecelli eder.
Adaleti tecelli ettirmek insanların görevidir. Ama sadece insana bırakılmamıştır. İnsan vazifesini yaparsa, ne ala; yapamazsa, o zaman İlahi Adalet devreye girer. Hedef kısa vadede adalettir. Olmazsa, orta vade için çalışılır. O da olmazsa, İlahi Adalet'i beklemek icap eder ki İlahi Adalet'in Kılıcı, kılıçların en keskini, en iyisi, en güzelidir...
Adalet, haksızlığa karşı bir cezadır. Mazlumu ferahlatır, zalimi cezalandırır. Bunlar çok önemli şeylerdir ama amaçlar daha da fazladır.
Adalet, geçmişteki bir haksızlığa karşı verilen bir ceza olmasının yanında gelecekteki haksızlıkları daha gerçekleşmeden engelleyen veya en azından azaltan bir mekanizmadır.
Selam olsun, adalete değer verenlere ve adalet için mücadele edenlere. Onlar her durumda galiplerdir...
Yazıklar olsun, adaleti gerçekleştirme imkanına sahip oldukları halde kendilerine verilen imkanlara layık olamayanlara, ihanet edenlere. Onlar da mutlak mağluplardır...
Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür. (Nisa Suresi, 58. Ayet)
Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde, nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. (Nisa Suresi, 135. Ayet)
Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, takvaya / korunup sakınmaya daha uygundur. Allah'tan sakının. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. (Maide Suresi, 8. Ayet)
Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız / adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zerre kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar birşey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz! (Enbiya Suresi, 47. Ayet)
Yüzlerce sene evvelinde yaşayan bazıları;
Onlarca senelik arkadaşlarının, dostlarının hunharca feda edilmelerinin ardında kalan kanları bile unutarak şeytan varlıklarına melek imkanlarını yağdırmaya devam edebilirler.
Öyleleri;
İstiklal Harbi'nde olsalardı, ülkemizin bayrağı belki de anlamsız ama ilginç şekilli bir geometriye sahip olurdu.
Öyleleri;
Kosova'da olsalardı, Osmanlı belki ayı da ve yıldızı da kullanırdı ama kırmızıdaki beyazın asaletini anlayamazdı.
Öyleleri;
Malazgirt'te olsalardı, Alparslan beyaz kefeni olan savaş elbisesini giymezdi çünkü beyazdaki kırmızının heyecanını yaşayamazdı.
Kahraman kardeşimizin pak kanı;
O Bizans yerinden temizlendi ama acısı hala dinmedi.
Kardeşimizin mezar taşı bile eskidi.
Kardeşimizin sadece kemikleri kaldı...
Kardeşimize sebep olanlar ise kardeşimizin kardeşlerinin haklarını yiyerek şişmanlamaya, kahkaha atmaya, zulüm yapmaya, gülüp eğlenmeye devam ettiler.
Doğruyu yapmakla mükellef olarak, emanet olan yetkiyi elinde bulunduranlar da o melunlara seyirci kalarak veballerine vebal eklemeye devam ettiler...
Kirleri yetmedi, bereketsizlikleri yetmedi, karanlıkları yetmedi, eleman kayırmacılıkları yetmedi, insan harcamaları yetmedi, çalışma hataları yetmedi, saltanatları yetmedi, şahsi işleri için ortak imkanları kullanmaları yetmedi...
Canımızdan bir canı bile aldılar.
'Hatadır' da demedirler, 'Gaflettir' de demediler.
Yüzsüzlüklerine yüzsüzlük, zulümlerine zulüm eklediler.
Cenaze boykotunu bile şeytanla ortaklık edip uyguladılar
Ve beklediler...
Beklesinler bakalım, maddi menfaatleri için her türlü manevi değerleri ile oynadıkları o şanlı müessesenin adaletini, isimlerinin bazıları;
Câmî: Toplayan, bir araya getiren. Mahşer günü herkesi hesap vermek üzere huzurunda toplayan.
Cebbâr: Yapılmasını istediği şeyi, istediğinde zorla yaptıran.
Kaadir: Kudretin kaynağı ve sahibi.
Kaahir: Yarattıkları üzerinde hüküm ve egemenlik kuran. İstediğinde kahır ve baskıyla sindiren.
Kadîr: Gücü herşeye ulaşan, herşeyde hissedilen.
Kahhâr: Gerçeği örtüp buyruklarına karşı çıkan inkârcıları kahrı altında ezen.
Kayyûm: Kudretin kaynağı. Kudretiyle herşeyi kıvamında tutan.
Melik: Güç, saltanat ve yönetimin en yüce sahibi.
Melîk: Mülk ve saltanatı istediği şekilde dağıtan.
Mucîb: En iyi şekilde, en kısa zamanda cevap veren. Kullarının istek ve yakarışlarına aracısız cevap veren.
Müsteân: Kendisinden yardım ve destek istenen, darda ve zorda kalanın baş vurduğu ve yardım dilediği kudret.
Mütekebbir: Ululuk ve yüceliğin kaynağı olan. Kibre sapanları hizaya getiren.
olan
Yüce ALLAH da onların temsil ettikleri değerlerden nasıl alacak?..
Beklesinler bakalım, kendi vadeleri geldiğinde canları nasıl çıkacak, parçaları nasıl atılacak?..
Beklesinler bakalım, inansalar da inanmasalar da...
İnanıyorlarsa, hala orada ne arıyorlar?
İnanmıyorlarsa, korkmalarına gerek yok. En azından şimdilik...
Not: Yazıda, herhangi bir hatanın hiçbir zaman yapılamayacağı iddia edilmemekte (Her insan hata yapabilir. Önemli olan, hata yaptıktan sonra gereğini yapmaktır.) ancak çağımızdaki gelişmiş ülkelerde yönetime gelen idareciler, hedeften az miktarda sapınca bile kendilerini yetersiz bularak istifa ederlerken, yüzlerce sene evvelindeki aşırı miktardaki hatalarını kabul edilebilir şeyler gibi değerlendiren zihniyetlerin yıkıcı etkileri eleştirilmekte ve tarihten ders alınmasına gayret edilmektedir. (Lawrence zihniyeti yani sitenin en büyük hayranlarından bir grup, muhtemelen bu yazıyı da hemen yazdırır ve koşa koşa yetiştirir. Yerlerinde duramıyorlar. Güdücü efendilerinin güdümünde devamlı geziyorlar. Ekmek elden, su gölden...)
olan
Yüce ALLAH da onların temsil ettikleri değerlerden nasıl alacak?..
Beklesinler bakalım, kendi vadeleri geldiğinde canları nasıl çıkacak, parçaları nasıl atılacak?..
Beklesinler bakalım, inansalar da inanmasalar da...
İnanıyorlarsa, hala orada ne arıyorlar?
İnanmıyorlarsa, korkmalarına gerek yok. En azından şimdilik...
Not: Yazıda, herhangi bir hatanın hiçbir zaman yapılamayacağı iddia edilmemekte (Her insan hata yapabilir. Önemli olan, hata yaptıktan sonra gereğini yapmaktır.) ancak çağımızdaki gelişmiş ülkelerde yönetime gelen idareciler, hedeften az miktarda sapınca bile kendilerini yetersiz bularak istifa ederlerken, yüzlerce sene evvelindeki aşırı miktardaki hatalarını kabul edilebilir şeyler gibi değerlendiren zihniyetlerin yıkıcı etkileri eleştirilmekte ve tarihten ders alınmasına gayret edilmektedir. (Lawrence zihniyeti yani sitenin en büyük hayranlarından bir grup, muhtemelen bu yazıyı da hemen yazdırır ve koşa koşa yetiştirir. Yerlerinde duramıyorlar. Güdücü efendilerinin güdümünde devamlı geziyorlar. Ekmek elden, su gölden...)
No comments:
Post a Comment